Yine girdim gecenin korku tüneline cesurca
korkarken binmeye alışıktır bu trenin vagon araları
yine kapımda karakış
Ne zaman düşünsem seni
intihar çığlıkları gelir kulağıma
şehrin arka sokaklarından.
İçimde eriyen buzun tepkime ısısı gibisin
Eridikçe ısıtır sonra yine donarsın
Ve her donuşunda beni de yakarsın
Söyle gecelerimin gardiyanı olan masal perisi
Sen nekadar kaç mevsim yalansın.
Ne zamandır sezen söylemiyor “keskin bıçağı”
Ve artık radyolar çalmıyor bab-ı esrarı.
Uzaklarda bir yerlerde bakan gözlerin
hangi cinayetlerini görmüştür bu gecemin.
Yer altı zindanlarında saçlarının
kimleri asmıştır boynuna dolanıp
bu yasadışı militan sabahlar.
Onursuz kalmaktansa dolaşan kanında
yara olup kanadım her adımı andığında.
Oysa sen hiç görmedin
bu cam kesiği ayrılığın
ne depremlerin artçısı olduğunu
ve ne kadar yıkım yaptığını
o gözlerime bakan iki gözün.
Hani bu şehirden gitmek kadar
mülteci bir rüyanın orta yerinde girmiştin ya gecemin ikindisine.
Yok saydığım hayatımayalgızım şimdi
bu kalabalıkların mahşerinde.
Bir iççekişsin gecemin ayazında.
Beni kovarmısın kalbinden
Atarmısın beyninin en ücra köşelerinden
ve gözlerin nasıl görmez
sana olan susuşlarımı biriktirdiğim göz pınarlarımı.
Yağmurlar erken yağardı
her mevsimin gençliğinde kentime
Susuz kalmış martılara
ve sokak kedilerine inat
Kana kana tadıyorum
sensizlik okyanusunun tuzlu sularını.
Toprağımın kokusu geliyor
her yağmur sonrası küçük köyümün
Günler ötesinde kalmış
ağustos mesafesindeki dağların arkasından.
Senden sonra biriktirdiğim tüm sitemleri bileyledim
gözyaşlarının altında
geceler boyu kalmış pas tutmuş varoluşuma.
Tüm silahlarını bana doğrult
razıyım ama ne olur dilini kana bulama.
Yüzüme gözüme saydır
terkedilmişliği ve yalnız geçen gençliğimi
Kıpırdarsam namerdim
ama bu sevda savaşında oyun taktiği sayıp
beni arkamdan vurma.
Ne olur beni sana terket benden.
Dönüşsüz bir bilet al bu akşam
coğrafyamın en uzak istasyonuna
bu gece gitmelisin son terk treniyle
o intihar adalarına.
Yitirilmiş tebessümlerimi biriktiriyorum salı rüyalarıma
Kalmak için artık erken
ey gecemin gardiyanı
Bu çığlık sokakların meçhul failli katili beni sana terket.
Mevsimsiz bir yaprak savruluşuyla çiziyorum rotamı
Uğramadık liman
demirlemedik sahil kalmayana dek
geziyorum
yalnızlık okyanusunda maviliğini.
Ne yana dönsem mahşer mevcudiyeti
kalabalık yalnızlar.
Bu son kaçışta olsa
bilmiyorsun ışığa kaçarken
geride bıraktığın karanlığın
neleri gizlediğini.
Bir gece ansızın uyanıyorum
uçurumun kenarından atlarken o kabus gözlerinden
Topladım valizimi
senden arta kalan hatıraları atarak içine
Sensiz sana taşınıyorum
bedeli ağlayarak.
Bir merhabanı bekleyen
o küçük umutla bekliyorum
beni götürecek olan kahır trenini
bu gece beni sana terket.
Sen ve ben bir denklem gibi
iki bilinmeyenli
Hiçbir özdeşlik çözemiyor
hiçbir formül bulamıyor matematik
Ansızın aklıma geliyor liseden kalma bir metod
yerine koyma metoduydu galiba adı
buluyor sonunda çözümü aşk.
Seni yerine koyuyorum
hangi şıksın bilmiyorum.
Tek soruyu ancak yetiştirdim diyorum bu sınavda
ama nafile bütünlemeye bıraktım seni
kalemimi kırarak.
Beni temize çekme istemem
beni sana bırak
Beni sana terket bu denklemin bilinmeyenleriyle birlikte
saçlarının zifiri maviliğine bırakarak
Ağırlığını taşımak hayatın
sensizliğin
ağırlığını her gece tartmak.
Taşıyabilmek
bu katarlar yüküyle çekilmiş ağırlığı
bir çift kırık omuzla
tek başına ayakta kalarak.
Yorgunluk belirtileri baş gösterdi
bir yanı kırık gençliğimin uyku saatleri.
Vedalar ne kadar ağır olursa olsun
her sonun bir başlangıcı var.
Ey benim son başlangıcım ağırda olsa bu karar
Ne olur beni sana terket...
beni sana terket bu son firar.
Bu son firar...
(Kahraman Tazeoğlu)